Saturday, October 23, 2010

Bazi Karakterler

Sanirsam bende tam tanimlayamadim bazi insanlara karsi olusan asiri sempati duygusu belli bir kaliba sokulabilecek kadar barizlesmeye basladi...Gecenler de dizi izlerken hoslandigim bir kac karakterler uzerine dusunurken farkettim ki tam tanimlayamasam da toplamda kaybeden formatinda olup onun altinda derin ve farkli bir karizmaya sahip kisilere sempatim oluyor...Genellikle komedi dizilerinde yer alan bu karakterleri oldukca cekici ve sempatik buluyorum, ve beni heycanlandiriyorlar...neyse burda arkadaslarimdan bahsetmeyecegim ama hoslandigim dizi karakterlerinden bahsederek bu tam aciklayamadigim durumun tadini cikarmaya calisalim...

Ilk karakter Big Bang Theory'den...Sarah Gilbert'in canlandirdigi Leslie Winkle karakteri...

Dizi'de arada sirada Leonard ile takilan zeki ve inek kiz olan Leslie'nin oldugu sahneler cogunlukla harika...Sekse ve kendisinin cazibesine olan yaklasimi ve yorumlari, Sheldon'a takilmalari ve asagilamalari, keman calisi ile cogu zaman ezik gorunen ama muthis karizmatik bir karakter olarak buluyorum kendisini..Daha fazla gorunmesini umut ediyorum dizi de..

Ikinci karakter, The Office'den Paul Lieberstein'in canlandirdigi Toby Flenderson rolu...

Ofis'imiz tek Insan Kaynaklari elemani olan Toby, cok akilli ve derin bir insan olup felsefe gruplarindan, egitimlere kossa da, Micheal'in ona asagilayici yondeki tavirlari ve gordugundeki tepkileri bana inanilmaz komik geliyor...Genel olarak o yari olu durusu, cool tavirlari ve Micheal'in yaptiklarina verdikleri tepkiler ile gonlumde taht kuranlardan...

Bir diger karakter Two and Half Men'de Melanie Lynskey'in canlandirdigi Rose rolu...

Eve surekli balkondan hoplayarak veya ziplayarak dahil olan sevimli Rose karakteri, dis gorunus olarak benim hoslandigim bir tip olmasinin verdigi avantajdan ziyade ve eskisi kadar cok gorunmese de dizi de onu hep hatirliyor ve seviyoruz...Charlie'ye olan tutkusu, sistematik ve bitmeyen sansini deneme modu ile sempatiklik kazanan Rose, her ne kadar hep kaybeden gibi gorunse de soledikleri iyi dinlendiginde aslinda psikoloji bolumu bitirmis biri olarak derinlesebilen ve derin analizler yapabilen ama derinlesmek yerine baska beklentileri olan insan olarak oldukca komik, eglenceli ve karizma bir karakter benim gozumde...

It's always sunny in Philadelphia'nin Charlie'si de bu karakterler arasinda...

Arkadaslari arasinda en kotu yasama sahipmis gibi gosterilen ve agir platonik asik oldugu kiz tarafindan hic hazedilmeyen Charlie aslinda dizinin en saf, duygusal, iyi niyetli ve sempatik karakteri kanimca...bazi degisik nedenler ve bagirarak konusulan sahnelerin iticiligi olabilen dizi de gormekden en cok haz ettigim karakter oldugunu rahatlikla soyleyebilirim kendisinin...

Son aklima gelen karakter ise My Name is Earl'den Eddie Steeples'in canlandirdigi Darnell Turner rolu...

Gecinmesi zor karisi ve cocuklariyla mutlu bir aile tablosu cizmeye calisan Darnell nami diger Crabman (Yengecadam)'in, surekli azar isiten, tartaklanan, hor gorulen bir rolde olmasina ragmen Tanik koruma programi ile ismi, yuzu herseyi degismis bir karizmasi yani sira, pratik zekasi, dizi deki gider karakterlere yaklasimlari ve rahat tavir ve konusmalariyla cok sempatik bir karakter oldugunu dusunuyorum..

Etrafimizda bu tarz insanlardan cok var sanirsam, onlardaki o karizmayi ve sempatikligi ortaya cikarmak icin bazen normalden biraz daha fazla efor harcamak gerekebiliyor ama o iliskiyi kurduktan sonra tadindan yenmez bir arkadasliga donusebiliyor...Bu tarz arkadasliklar kurabilmek dilegiyle...

Kil oldugum dizi karakterlerini de dusunmeye basliyim bari....Onlar daha cok sayida...

Konserler - Bolum I

Pearl Jam ve Coldplay konserlerine ragmen Hollanda'da bulunmanin verdigi avantaji yeterince kullanamadigimi ve defalarca kacan King of Convenience, Beirut konserlerinden sonra konserleri takip edip, plan yapmaksizin bilet alma olayina girmistim...Son zamanlarda kotu bir zamanlama da olsa bir konser serisi yasadim..yalniz gidiyor olsam da hepsine, yanimda gruplari bilmeyen birilerini goturup ''abi bunlar yavas caliyorlar, iyi eglendiremediler'' , ''guzeldi aslinda ama ben daha bole hani ziplariz felan diyordum'' tarzindaki yorumlardan uzak kalabildim, sakin sakin izledim konserleri...hangi konserleri izledik ve hangileri bizi bekliyor dersek bir goz atalim...:

Ilk konser Amerika'nin koylerinden firlamis grubumuz ''Mumford and Sons'''di...su ana kadar alcakgonullulerini kaybetmeyen ve her firsatta dile getiren grub (konser de ''Siz caldigimiz en kalabalik grupsunuz su ana kadar'' demeleri veya facebook sayfalarina yazdiklari ''yarim milyon insanin bizi bir sekilde sevdigine inanmak cilgin manyak bisey'' gibi ornekler cok) tek albume sahip olmalarina ragmen ileri de daha cok kisi tarafindan taninip sevinilecege benziyor...Konser performanslari ise sarkilarinin formati ve dogasi geregi muhtesem oluyor...''Sign No more'' ile sakin baslayan konser nasil bitti neyle bitti hatirlamiyorum kendimden gectim...ozellikle ''White Blank Page'' sarkisinin sonundaki melodiyi uzatan seyirci, Pearl Jam konserindeki ''Black'' in sonundaki melodiyi de uzatarak Eddie Vedder'i bile sasirtigi gibi Mumford amcalari da cok sasirtti. Hollandalilari tekrar cok sevdim, nasil egleneceklerini biliyorlar, cok keyifli oldu dakikalarca ayni melodiyi devam ettirmek. Sonunda grup uyelerinden biri ''zombiler gibi geliyorsunuz kulaga, tamam yeter artik'' moduna getirene kadar devam edildi...neredeyse tum sarkilari hos olan amcalarin tabiki favori sarkilarimiza gecersek Thistle&Weeds, White Blank Page, Winter Winds ve Dust Bowl Dance'i soyleyebiliriz. Konserin en can alici noktasi ise, bis yapildiginda adamlarin sahne yerine seyircilerin arasina dalmasi oldu....Ortami tamamen susturmak zor olsa da bir sure, herkes tam duyamasa da insanlarin arasinda bir sarki solemeleri cok sempatik ve gruba yakisir bir hareket oldu...bunun videosunu paylasalim hemen diycem ama cogu arkadasim youtube'a direk linkten baglanamadigi icin sadece tavsiye ediyorum bulup izlemelerini...
Konser'den bir gun sonra izledigim Grey's Anatomy yeni sezon 1. bolumde Thistle&Weeds, 2. bolumde ise White Blank page'i duymak cok hosuma gitti. Senaristler'de onlari kesfetmis.
Ama hepsinden daha onemlisi bu konser icin soylenecek ve soylenmesi gereken beni grupla tanistiran IsiL'a tesekkurlerimi iletmek olacak.

Gelelim ikinci konserimize, Anathema...
Anathema sanirsam Turkiye'ye en cok gelen ve gelmeyi gercekten seven yabanci grup...Eskisehir, Bursa demeksizin konser veren, sozlukde artik '' kardesimin sunnetine cagiricam'' veya zaytung'da ''Anathema Sile'den yazlik aldi'' gibi geyiklere maruz kalan bir grup...Turkiye'deyken defalarca gitmek istemem ragmen kismet olmamisti...Kismet Amsterdam'da bulusmakmis onlarla...Bir cok sevdigim sarkisini calmayacaklarini hissettigim halde gittim...Bekledigim gibi Temporary Peace, Parissienne Moonlight, Natural Disaster, Regret, Better off Dead hicbiri yoktu ama Lee Douglas vardi...ben onun gelecegini nasil dusunemedim bilmiyorum ama onu gormek supriz oldu ve tum beklentilerimi karsilamis oldu konser...uzun zamandir bir sahnede hayran oldugum bir kadini gormemistim...uzun zaman once hayran oldugum bir kadini da gormeyeli cok olmustu...Lost Control ve One last goodbye'la suslenen gece, yeni kasetteki bilmedigim ama Lee Douglas'in sesiyle guzellesen sarkilarla son buldu...Anathema'nin neden bitmek tukenmek konser verebildigini anladim ki adamlar ne calsa o kafa sallama ritmi zaten eglenceli birsey ve Turk insani olarak arabesk ruhu hepimiz de az cok var ve cogumuz dramatik sarkilari seviyoruz ki Anathema kadar damar sozler yazan grup azdir sanirsam...

Diger bir konserimiz ise eski Madrugada solisti Sivert Hoyem'indi...Madrugada'ya diyecek birsey bulamiyorum, muhtesem sozler, muhtesem melodiler, Sivert Hoyem'den muhtesem bir vokal...ama gitaristin intihariyla dagilan grup toparlanamadi ve Sivert Hoyem abimiz solo takilmaya baslayarak 2009 yilinda Moon Landing adli albumu yapti...Adam'da Eddie Vedder'deki gibi ''sarki solemesine gerek yok, konussun yeter'' karizmasi oldugundan dolayi tum sarkilar kulaga iyi gelse de herkes gibi ben de daha cok Madrugada sarkisi solemesini talep ettim konser boyunca....''Bu ses bu adamdan nasil cikar'' onyargilari icindeki kellik ve siyah takim elbise karizmali abimiz biz kirmadi ve Majesty, The Kids are on the high Street, Higher , Electric gibi basarili bazi Madrugada sarkilarini soledi...Ama Anathema'dakine benzer konserlerin bitmeyen cileleri favori sarki eksikligi bizi Honey Bee, What is on your mind, What happened to you gibi sarkilarla vurdu...Onlari da konser sonrasi trende Amsterdam'a donerken dinleyerek avundum...Konser donusleri eve donus tren yolculuklarina bayiliyorum...

Simdi ise sirada Tindersticks var, 17 Kasim itibariyle...Gecenlerde Turkiye'de babylon'da cikan grubu turne kapsaminda biz de bekliyoruz...Simdilik bu kadar ama konser askimiz dinmedi, yakinda devam edecek, ben de insallah sizle paylasabilecegim...Muzikle kalin...

Friday, May 1, 2009

I'm too old for this stuff..





Gecenlerde Queen's day vardi. Turuncu giyip sokaklarda takilmak ve sembolik olarak kralicenin dogumgununu kutlamak amacli. Ama kisa bir sure ayni tempodaki elektronik mod DJ muzigi beyin kivrimlarimi duzlemeye basladigindan cok fazla dolasamadim, eve dondum. Guzel bi gun olmasina ragmen Gunun ozeti how i met your mother'dan cikti blog basliginda yazdigi uzere..

Monday, April 27, 2009

Where I end and you begin



Cok uzun suredir yazmaya ba$layamadigim bloga bugun ilk defa vakit bulup yaziyorum. Bugun bedenin durup ruhu bekledigi gunlerden biri...bugun uykunun dusuncelere yenik dustugu bir gece..Her sabah bakiyorum hurriyete internetten, ''guzel ve yalniz ulkem''de gene ne olmus ogreniyim diye..Okudugum seyler ayni yine tecavuzler, malzemeden calip iskeleyi bile batiranlar, sehit haberleri, ergenekon ve daha nice karanligin hakim oldugu haberler...ayni haberleri okuyoyorum Istanbulda ve Amsterdamda da ama artik ayni haberler her seferinde farkli hissettiriyor her gecen gun...eskiden de sinirlendirirdi, acitirdi ama artik memleket ozlemiyle yogrulmus duygular kotu haberler duymakla hayalkiriklarina donusuyormus gibi her kotu haber daha ic acitir oluyor hergun, daha az sinir daha cok aci var...bazen acmak istemiyorum gazeteyi cunku her seyi bana o ilk haber veriyor, Istanbul'dayken daha cok birilerinden ogreniyor oluyordum...bugunde actim gazeteyi sabah her zamanki kucuk endise ve merakla beraber..ana baslik ''bostanci'da catisma''ydi ..''ahh bostanci'm'' dedim..mahallem..oralara da gelmis karanliklar..uzuldum..sonra haberin icini okurken baktim bi baskomiser sehit olmus...ismini okudugumda ise, donup kaldim..ablami aradim..O bize ugramayacagini, bizim basimiza gelmeyecegini dusundugumuz gazete basliklarindaki kotu olaylarin karakterlerinden birini taniyor olmak veya onlardan biri olmanin aslinda tam takir bir mutfak dolabina sahip olmak kadar olagan oldugununu gosterdi bugun hayat...Ablamin kocasinin kardesiydi baskomiser Semih Balaban...biri 2 biri yasini doldurmamis 2 bebek sahibi genc bir babaydi..Solenecek fazla soze gerek yok herhalde konu olum olunca, mekani cennet olur insallah..

Elbette hepimiz olecegiz ve sirayla gelen bisey degil ama bugun tren carpip olen dedem, askerden donunce 4 ay once oldugunu ogrendigim ortadan kaybolmus gibi olan diger dedem ve bugunki aci olaydan sonra korkmuyorda degilim sevdiklerimi dogal yollar yerine beklenmedik, erken veya ani kaybedior olmanin dusuncesinden de..Allah bu sekilde yakinlarini kaybeden herkese sabir ve guc versin..

Bi siirle bitirelim ilk blog entrymizi, ilk entryden de anlasildigi uzere blogdan beklentisi olanlarin beklentilerini minimum tutmalari gerektigini soyleyerekten..


mahvolmuş hayatlar
olağandır
bilgeler için de
ahmaklar için de.

ancak
o mahvolmuş hayat
bizimki olduğunda,
işte o zaman
farkına varırız
intaharların, ayyaşların, hapisane
kuşlarının, uyuşturucu müptelaları
ve benzerlerinin.
varoluşun
menekşeler kadar,
gökkuşağı
kasırga
ve
tamtakır
mutfak
dolabı
kadar
olağan
bir
parçası
olduklarının.